Kanserin başlıca nedenleri arasında çevre ve beslenme geliyor; gıda ürünlerinin bozulması GDO, hormon ve çevre kirliliği insan hayatını etkiliyor. Uzmanlar önlem alınmazsa 2030 yılında kanserli hasta sayısının 20 milyonu aşacağı uyarısında bulunuyor.
Uzmanlara göre kanserdeki artış hızı bu şekilde devam ederse 2030 yılında kanserli hasta sayısı dünya genelinde 20 milyonu aşacak. Türkiye’de robotik cerrahi yoluyla rektum kanseri tedavisinde büyük başarılara imza atan, mükemmellik ödülü sahibi Prof. Dr. Oktar Asoğlu, Milliyet’e yaptığı açıklamada kanserin çevresel ve sosyo ekonomik bir problem olduğu gerçeğinin altını çizdi;
“Bozulmuş, kirlenmiş çevrenin, kirlenmiş havanın, içtiğimiz sulardaki toksik ve kanser yapıcı maddelerin, çalışanların fabrikalarda, iş yerlerinde maruz kaldıkları kimyasalların ve toksik maddelerin kansere yol açtığını biliyoruz. Kanserle mücadele, çevrenin koruması ve kansere bir sosyo ekonomik sorun olarak bakılması gibi tıbbın doğrudan alanı olmayan önemli bileşenleri kapsamak zorunda. Örneğin çevre ile ilgili yasaların yeniden düzenlenmesi şart. Kanser yapıcı ürünler yasaklanmalı. Hükümetler kanser önleme politikalarını çevre ve ekonomi politikalarıyla koordineli yürütmek zorunda.”
“Günümüzde erişkin kanserlerin çoğu için tedavi imkanı bulunuyor. Hatta ileri evredeki kanserlerde hastalık tamamen yok edilmese bile yaşam süresi uzatılabiliyor. Son yıllarda Küba’da geliştirilen ve bazı akciğer kanserinin ileri aşamasında kullanılan aşılar tedavide başarılı olmuş, diğer kanser türlerinde de denemeye başlanmış durumda. Aşı tedavisi vücudun kendi bağışıklık sistemini kullanarak kemoterapinin yarar sağladığı hastalarda ek bir yan etki oluşturmadan yaşam süresini uzatabiliyor. Tüm kanserlerin beşte biri yemek borusu, mide, kalınbağırsak, safra kesesi, pankreas gibi sindirim sistemi kanserleri oluşturuyor. Bu kanserler, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanser ölümlerinde başı çekiyor.”
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nden Dr. Yavuz Dizdar’a göre kanser hastalığındaki artışın birincil nedeni gıda ürünlerinin bozulması, GDO, hormon ve çevre kirliliği… Birçok üreticinin yasak olmasına karşın yasaklı tarım ilaçlarını kullanmaya devam ettiğini belirten Dr.Dizdar; “Tarım ilaçlarıyla bulaşık beslenme anne sütü ile çocuklara geçiyor. İnsan yağ dokularında yapılan araştırmalar sonucunda tarım ilacına maruz kalındığına dair kanıtlar ortaya çıkarıldı. Ayrıca sigaranın akciğer ve mesane kanserine, radyasyonun ise kemik iliği kanseri, lösemiler ve sarkomlara neden olduğu biliniyor. Son 20 yılda kanser başta olmak üzere, diyabet, otizm, obezite, astım gibi pek çok hastalık ve doğal yolla üreyememe gibi sorunlarda ciddi artış yaşanıyor. Aşırı işlemden geçirilerek değer kaybeden süt ve yoğurt gibi gıdalar, piliç ve yumurta gibi yeme dayalı et üretimleri ve tarım ilaçları hastalıkları tekiliyor” diyor.
GDO’lu gıdaların zararlarına da değinen Dizdar şöyle dedi:
“Piyasada tavuk niyetine satılan ürünlerin birçoğu 40 günlük civciv irileri. Doğal beslenen bir civciv 40 günde yumruk büyüklüğünün ötesine geçemediği gibi, 6 aydan önce kesim aşamasına gelmez. Mevcut üretim biçimi dünyada 4 şirket tarafında tedarik edilen GDO’lu yeme dayalı entegre bir sistem. Bu üretimde kaba protein kaynağı olarak GDO’lu soya kullanılıyor. Hayvanların büyümesi için gereken maddeler ise biyoteknolojik yöntemlerle bakteri tanklarından elde ediliyor. GDO’lu yemler hızlı üretim için tercih ediliyor. GDO da kanseri tetikleyen etkenlerden. İthal edilen soya, mısırın bir kısmının GDO’lu olduğu söyleniyor. İthal edilen bu ürünler, birkaç kez el değiştirdikten sonra izini kaybettiriyor. İthal ürünler çocuk maması ve bisküvi sanayiinde soya lesitini, emülgatör olarak kullanılıyor.
Sera ortamında normalin 4-5 katı hızlı üretim yapılıyor. Tohumların büyük bir kısmını ABD, İsrail ve Hollanda’dan alıyoruz. 2006’da çıkarılan tohum yasası tarımdaki dengeleri altüst etti. Sertifikasız atalık tohumlarım ticari olarak el değiştirmesi yasaklandı. Yarı sentetik tohumlar hayatımıza girdi. ‘Kullan at’ şeklinde ürünlerin gelecekte nasıl bir sonuç doğuracağı belirsiz. Tohum ve beraberinde satılan ilaçların sağlığa etkileri gerçekten araştırılıyor mu?”
Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Hematoloji Medikal Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Çoşkun Tecimer ise kanserli hasta sayısının 2030 yılında 21.7 milyona ulaşacağını belirterek; “Kanser, kalp damar hastalıklarından sonra dünyada en çok ölüme neden olan hastalık. Tüm kanserlerin üçte ikisi 65 yaş üstü kişilerde görülüyor. Tıp alanındaki gelişmeler birçok hastanın geçmişe göre daha uzun yaşamasını sağlıyor. Bu noktada önemli olan, tedavi sürecinin nasıl yönetileceği. Birçok insan kanseri ölümle eşdeğer tutuyor. Hastalığın her zaman ölümle eşdeğer olmadığı bilincini vermek önemli” diyor. Prof.Dr.Tecimer, son yıllarda alternatif veya tamamlayıcı tıp konusuna ABD ve Avrupa’da ilgi artışı olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi:
“Birçok alternatif tedavinin de gelişigüzel uygulandığını gözlemliyoruz. Oysaki, alternatif yaklaşımların kanserde etkili olup olmadığını gösterecek araçlar, bilim ve modern tıbbın kullandığı yöntemler olmak zorunda. Kanser oluştuktan sonra kullanılan doğal bitki ve vitaminlerin kanseri tedavi ettiğine dair kesin veriler yok. Stresin rolü çok abartılıyor. Yoğun stres ve yaşanan üzücü olaylar bağışıklık sistemini baskılayan faktörlerden. Ancak bu durumun kanser gelişimi üzerindeki etkisi net değil.”
Kaynak: https://goo.gl/e3cF11